Bu sefer iş yerinde öfke üzerine bir yazıyı yine kolektif çevirdik. İş yerinde öfkelenmek ve bunu göstermek bazen herkes için iyi olabilir. Öfkeyi soğutmak, yutmak veya yönetmek yerine dile getirebiliriz.
Deanna Geddes ve Dirk Lindebaum, üç koşulu yerine getirdiği sürece öfkenin de iş yerinde bir yerinin olduğunu belirtiyor.
Çeviride katkısı olanlara teşekkürler. Konu üzerine fikirlerinizi paylaşabilirsiniz. İyi okumalar.
İş Yerinde Öfkelenmenin Doğru Yolu
Deanna Geddes ve Dirk Lindebaum
İş yerinde öfke genellikle kötü bir şöhretle anılır. Çalışanlarını bezdiren hiddetli patronları ya da eleştirilmeye katlanamayan yüksek egolu yaratıcı tipleri akla getirir. Çeşitli kanallardan huysuz iş arkadaşlarımızın “tepesinin attığını” ve birine ya da bir şeye kızıp şiddete başvurduğunu duymuşuzdur.. Ya da aklımıza başka şeyler gelir. Mesela beklentilerimizi karşılamayan iş arkadaşlarımız ya da pasif-agresif emailler gibi genel olarak iş yerinde alınganlıkları körükleyen günlük sıkıntıları düşünürüz.
Fakat tüm öfkeler eşit olarak ortaya çıkmaz. Öfkenin bazı türleri, özellikle de yakın zamanda Örgütsel Davranış Akademik Dergisi’nde (Journal of Organizational Behaviour) yayımlanan makalede tarif ettiğimiz “ahlaki öfke” kurumlarımızın sağlıklı işlemesi açısından kritik olabilir.
Ahlaki öfkenin tetikleyicisi bize yapılan ya da yapılmayan bir şey değil, başkalarına yapılan ihlaller ve haksızlıklardır. İş arkadaşımıza yöneltilen haksız ya da alçaltıcı bir eyleme, yanlı ve vurdumduymaz yönetim uygulamalarına, hatta ciddi derecede kusurlu şirket politikasına ve ürettiği zararlı ürünlere tanık olduğumuzda öfkeleniriz. Ahlaki öfke kişinin kendisinden çok başkalarını etkileyen bir ahlaki kıstasın ihlalinden doğan yoğun bir duygu durumudur. Bu durum ayrıca bizi durumu düzeltecek bir eylem yapmaya da sevk eder, hatta ciddi bir kişisel risk alma durumunu da içerebilir.
Öfkeyi “ahlak” terimi ile açıklamak haliyle niyetin pozitif olduğunu gösterir. Ahlaki standartları devam ettirmeye, adil muameleyi garanti altına almaya ya da kırılgan olanları kollamaya çabalarız. Bu haliyle ahlaki öfke, öfkenin diğer türlerinden üç ana unsurla ayrılır:
Bilgi uçurma politikası (şirketlerde ahlaka ayrı olduğu düşünülen davranışların belirli kurallar çerçevesinde üst yönetime bildirilmesi) sıklıkla ahlaki öfkeyi de içerir – buna bir örnek de 1999 yılındaki “The Insider” filminde anlatılan meşhur olaydır. 1996’da Jeff Wigand (o zamanlar Brown and Williamson tütün şirketinin daha az zararlı sigara üretmekten sorumlu AR-GE müdür yardımcısıdır) şirketinin sigaralardaki nikotin miktarını bilerek arttırdığı, böylece bağımlılık yapma özelliğini kuvvetlendirdiği bilgisini uçurur. İtirazlarını şirket içinde dile getirmeye başladıktan sonra birçok kez rahatsız edildiğini ve isimsiz ölüm tehditleri aldığını belirtir.
Wigand bir röportajda şirketinin daha güvenli sigara politikasını bırakma kararına “öfkelendiğini” ve en sonunda bunu yüksek sesle söylemeye cesaret bulabildiğini belirtti. Fakat onun bu bilgiyi uçurması Amerikan tütün şirketlerinin etik olmayan uygulamalarını ortaya çıkardığı için aynı zamanda onu ve ailesini ciddi bir tehlike altına soktu. Sonunda Wigand’ın müdahalesi bu çok zararlı fakat yasal ürüne maruz kalma potansiyeli olan milyonlarca insanın yararına oldu.
Adaletsizliği, yıldırmayı, zorbalığı, ayrımcılığı ya da saygısızlığı deneyimleyen iş arkadaşlarımız adına sesimizi yükseltmemizi sağlayan öz-öfkemiz belki daha olağan ve daha az dramatik olabilir, ama hiçbir şekilde daha az değerli değildir. Ahlaki öfke birçoğumuz için sessiz kalmaya ya da çatışmaya dahil olmamaya olan yatkınlığımızın üstesinden gelmekte kullanabileceğimiz bir tür “enerji”dir. Siyasal felsefeci Edmund Burke’ün de bize hatırlattığı gibi “kötülüğün zaferi için gerekli olan tek şey iyi insanların hiçbir şey yapmamasıdır”.
Tehdit içeren davranışlara, haksız suçlamalara ya da zorlayıcı yaklaşıma tanık olan çalışanların bunları yüksek sesle dile getirmesini cesaretlendirmenin birçok faydası vardır. En azından iş yerinde bu ahlaki ihlalleri tartışmaya açmak olayları ve faillerini ortaya çıkarır. İş yerinde ahlaki öfkenin ifade edilmesine izin vermek destek, merhamet, cesaret, bütünlük ve adalet ortamını teşvik eder. Ahlaki öfkenin ifade edilmesine izin veren hatta çalışanlarını bu yönde destekleyen yöneticiler sadece “ne olduğunu” değil -belki de daha önemli olarak- etki alanlarında neyin “değişmesi” gerektiğini öğrenebilirler. İş yerinde öfkenin sergilenmesi yönetimin doğrudan dikkatini ve özenli müdahalesini gerektirecek yanlış giden bir durumun sinyalini verebilir.
Böyle diyerek daha öfkeli iş yerleri istediğimizi mi ifade ediyoruz? Hem evet hem de hayır. Öfkenin sadece kendine hizmet eden gösterimleri her zaman minimumda tutulmalıdır. Fakat bizi kızdıracak kadar yanlış bir şeye tanık olursak bir şeyler söylemeli, yapmalıyız. Ahlaki açıdan yanlış davranışlar gösterildiği ve sonrasında bertaraf edildiği zaman kurumlar ve bireysel üyeleri bundan fayda görürler.
Ahlaki öfkenizi ifade ederek potansiyel olarak kendinizi tehlikeye mi atıyorsunuz? Evet. Peki başkasının fayda göreceği bir riski almaya değer mi? Evet. Ahlaki öfke sadece kendimizi değil çevremizdekileri de önemsediğimizi gösterir. Aynı zamanda işte ve toplumda deneyimlediğimiz bir çok derdi gidermeye yardımcı olabilir. Aramızdan birinin yeni bir makalede tartışmaya açtığı gibi, öfkesiz bir dünya “kritik düzeltmelerin” olmadığı bir dünya olurdu, ve biz de – ne kadar barışçıl ve uyumlu gözükürse gözüksün – böyle bir dünyada yaşamak istemezdik.
Yazıyı orjinalinden okumak isterseniz tıklayınız.