Mobbing: Söyleme Zorunluluğu ya da 1984’ü Hatırlatan Bir Beyaz Yakalı Oyunu Personel

Oyunun sonunda, her gün çalışırken merak ettiğimiz o sorunun cevabı bulunuyor. Emma’nın satış grafiğiyle iş ilişkileri iyiyse, “Yöneticinin onunla derdi nedir acaba?”
ChhCVA1WkAAnq3T

-Sistemin kırılması için neye ihtiyaç var?

Dolunay Soysert: Emma’ların direnişi bırakmamasına ihtiyacımız var.

2014’te gösterime girdiğinden beri konuşup üzerine düşündüğümüz bir film Dardenne kardeşlerin İki Gün, Bir Gece filmi. Emek süreçleriyle ilgili bir filmin Plaza Eylem Platformu içerisinde bu kadar ilgi çekmesinin nedeni, derdimizi tasamızı başka türlü, yani bir sanat eseriyle yaratıcı bir şekilde anlatmasında elbette.

Mavi yakalıların derdini tasasını romana, yazıya ve filme döken eserlerin sayısı ne kadar fazla. Oysaki beyaz yakalıların emek süreçlerini anlamaya, anlatmaya çalışan yazılar, kitaplar, filmler o kadar az ki. İşçi olarak kabul edilmiyoruz; patronculuk oynamakla, hatta işçi olduğumuzun farkına varmamakla suçlanıyoruz şimdilik. Üç beş kitabımızdan biri olan Boşuna mı Okuduk? Türkiye’de Beyaz Yakalı İşsizliği, el kitabımız gibi oldu, yine Burak Delier’in derdimizi anlatan işlerini ilgiyle takip ediyoruz.

Craft Tiyatro’nun mobbing üzerine Personel isimli bir oyunu olduğunu duyduğumuzda işte bu nedenle heyecanlandık. Derdimiz, tasamız bir sanat eserine konu ediliyordu. Plaza Eylem Platformu’ndan, Dünyada Mekan’dan ve iş yerlerimizden arkadaşlarımızla tiyatronun yolunu tuttuk. Bizi sahne dekoru olarak sıkıcı bir ofis odası karşıladı: İçinde çalışılıyor değil de yaşanıyor gibi, çalışanın oranın dışında bir hayatının olup olmadığını bilmediğimiz bir ofis odası. Şeffaf camlar, biçim olarak Yönetici’nin şeffaf olmakla övünmesinin bir vitrini gibi sunulsa da aslında ofis içi gözetlemenin, panoptikon’un merkezi. Üstelik güneş görmüyor, ama şeffaf cam duvarlarıyla, sürekli bilgisayarımızın arka planında duran o ferah ada ve palmiye resmi gibi, işten çıkamadığımız için hayatı o ekrandan izlemenin mahkumluğunu hatırlatıyor. Sahnenin sağına ve soluna konulan ve oyunu farklı açılardan seyretmemizi sağlayan 4 ekran ise arkadakilerin oyunu daha iyi izlemesi için değil, Şirket’in personeli daha iyi izlemesi için konulmuş tabii ki. İş hayatına yeni başlamış, hayatının çoğunu işte geçiren Emma’nın mesai arkadaşıyla yakınlaşması Şirket’iyle arasında büyük bir sorun haline geliyor. Emma’nın, öğle yemeğinde Darren’le 5 değil 10 dakika geçirdiğini de Şirket bu kameralardan öğreniyor. İşe ne zaman girip çıktığı, ne zaman yerinden kalkıp oturduğu, yazdığı e-postaları, nefes alış verişi bile takip edilen bizler için bu hiç anlaşılmaz değil. Üzerimizde böyle bir kontrol olduğunu yalnız kameralar ve turnikelerle değil yöneticilerimizin davranışlarıyla da hissediyoruz çünkü.

Emma, çevresiyle olduğu kadar mesai arkadaşlarıyla da sağlıklı ilişkiler geliştiren genç, beyaz yakalı bir kadın. Üstelik satış grafikleri de iyi. Mesai arkadaşıyla yaşadığı romantik ilişkisini Şirket Yönetici’sine neden açıklamak zorunda kalıyor? İş yerinde, iş ortamını bozmadıkça neden bu yüzden Yönetici’sine hesap vermek zorunda olduğunu anlayamayan Emma’nın, müdür karşısında gösterdiği direnç bizim için ilham verici gerçekten.

Özel hayatı kontrol etmeyi kendine hak gören Şirket, personelinin yalnızca iş gücüne değil maddi manevi tüm varlığına gözünü dikmiş durumda. Şirket’in personeli üzerinde kurduğu bu otoriteyi anlamakta güçlük mü çektiniz? Size düşünce ve ifade özgürlüğünü sınırlayan Devlet’i hatırlatsam? Varlık sebebi olan vatandaşını malı gören, onun üzerine otoritesiyle oturan devleti düşünün. Şirket’in personeli üzerinde iddia ettiği hak işte tam böyle.

Üstelik Darren’dan hamile kalan Emma niye bunu Şirket’ine söylemek zorunda? Barthes’dan devşirip söylersek mobbing, konuşma yasağı değil söyleme mecburiyetidir. Emma hamile kalır, fakat bu Şirket’in hiç hoşuna gitmez. Emma, çocuğu yüzünden de baskı görmeye başlar. Darren, şirket tarafından yurtdışında başka bir şubeye sürülür. Şirket, gerçekten bir çocuğun var olmamasını mı istemektedir? Yani doğmuş bir çocuk yok olsun mu istemektedir? Bu soru size oyun için fazla dramatik ve gerçek hayatta reel olmayan bir soru gibi geldiyse mülakatlarda kaç kadın beyaz yakalının evlenip evlenmeyeceğinin, çocuk planı olup olmadığının sorulduğunu, hamilelik yüzünden kaç kadının işten atıldığını hatırlatmam yeterli olur mu? Şirket, kadınların hamile kalmamasını, işe alınmamasını, mülakatlarda evlenecek misin sorusuna cevap verilmesini, hamile kalınca işten atılmasını istemektedir. Bu sorun yaygın olduğu için o kadar kanıksanmış ki kadınların bu nedenle acı çekmesi anlaşılamıyor. Kadınlar, bu yüzden acı çektiklerini anlatamaz haldeler, kendilerini, acılarını bastırarak, olanları unutmaya çalışarak, yollarına devam etmeye çalışıyorlar. Belki de toplumsal olan bir sorunu psikolog yardımı alarak iyileşmeye çabalayarak…

Oyunda Darren’ın sorumlulukları da gündeme getirilir. Darren, bebek bakmanın sorumluluğunu Emma’ya bırakır ve şirketin Ukrayna’ya tayin teklifini iyi bir maaş artışı karşılığında kabul eder. Emma’nın bir bebeğin sorumluluğunu tek başına alması kolay olmaz. Üstelik yaşadığı olumsuzluk kendisinin hatası olarak görülecektir. Psikolojisi bozulan Emma’ya tabii ki psikolog desteği de her şeyi kontrol altında tutan Şirket tarafından verilecektir. Oysaki “annelik” görevini Darren da yerine getirebilirdi pekala ve Emma da annelik yüzünden daha az iş baskısı yaşayabilirdi. Ya da bu soruyu daha genel bir soru haline getirelim: Erkekler, ev ve aile bakımında daha aktif rol alsalardı; bu sorumluluk toplum tarafından erkek sorumluluğu olarak da görülseydi, kadınlar için iş bulmak ve işte kalmak bu kadar sorun olur muydu?

İki kişilik oyunun diğer karakteri ise Dolunay Soysert’in harika canlandırdığı, ismi bile olmayan Müdür. O kadar anonim ki bilerek ismi konulmamış. Her beyaz yakalının tanıdığı kendi Mobber’ından bir parça bulduğu Müdür: Temizlik obsesyonu olan, şiddet gösterdiği zaman sertçe masalara vuran, sözleşmelerle dolu masadan bir sözleşme kapıp maddelerini okuyarak sizi tehdit eden, iktidarı elinde tuttuğu için en ufak bir nedenle bile size mobbing uygulayabileceğini bilen, noktalama hataları yüzünden bile ocağınıza incir ağacı dikebilen, çocukça konuşarak size samimiyet gösterisi yaptığını zanneden, samimiyetsiz, tek derdi şirketin satış grafiği olan, Emma’nın sorduğu gibi “İçinde insan var mı?” diye merak ettiğiniz bir Mobber. Peki Mobber’lık bir kişilik sorunu mu? Karşımızda iyi bir insan olsaydı beyaz yakalının mobbing sorunu çözülür müydü? “Müdür peki?” sorusuna Oyuncu Dolunay Soysert’in cevabını dinleyelim: “O da Emma’yla aynı safhalardan geçmiş. O da muhtemelen yukarıdan kendisine ne söyleniyorsa onu yapıyor. Hâlâ o da aynı şiddete maruz kalıyor bile olabilir. Zaten uygulayıcının en tehlikelisi kraldan çok kralcı olanı. Küçük uygulayıcı büyük uygulayıcıdan daha tehlikelidir. İnisiyatif kullanamaz, emir alır. Benim oynadığım müdür karakteri kişisel tercihlerini sisteme uydurmasını çok güzel beceriyor. Seçimlerini sistemin içindeki açıkları bularak uyguluyor. Yapılan sözleşmeler üzerinden insanları nasıl kullanacağını çok iyi biliyor. Boşuna oralara gelmemiş yani.

Oyunun sonunda, her gün çalışırken merak ettiğimiz o sorunun cevabı bulunuyor. Emma’nın satış grafiğiyle iş ilişkileri iyiyse, “Yöneticinin onunla derdi nedir acaba?”  Emma ruhunu Şirket’e teslim edip bir hayalete dönüşüyor. Bizim içinse oyunun sonu kötü bitmiyor. Ruhunu teslim edip hayalete dönüşen yenik Emma’yla değil, işe yeni başlayan dirençli Emma’nın heyulası ile tiyatrodan ayrılıyoruz.

Birkaç Seçimlik Link:

Oyunun harika teaser’ı

PERSONEL @CraftTiyatro from Craft Tiyatro on Vimeo.

İngiltere’de tanınmış bir tiyatro yazarı olan Mike Bartlett’ın Contractions oyununun sahnelenmiş farklı örnekleri

Mike Bartlett’in oyunu için yazılan birkaç eleştiri. Oyun kendisinin Aşk Kontratları isimli radyo oyunundan yine kendisi tarafından uyarlanmış

Guardian’da yayınlanan tanıtım (İngilizce)

Bir analiz (İngilizce)

Burak Delier’in bloğu

Personel ile ilgili çıkmış Türkçe yazılar:

Hürriyet

Artful Living

Listemis

İçimizi acıtan bir işten çıkarma örneği

Rahatsız edici yorumlar ile birlikte ekşi sözlük tartışması:

Cam kübikler, birbiriyle camlarla ayrılan plaza ofisleri, plaza camları demokrasi ve şeffaflık hakkında güzel bir yorum: “demokrasi ve şeffaflık adına yapılan bir şeyin aslında nasıl bir denetim mekanizmasına dönüştüğünü görüyoruz. dolayısıyla yine çok klasik bir distopya temasına (big brother is watching you) bağlanıyoruz ama tabii onun çok daha foucaultcu bir versiyonu: mutlak bir otoritenin toplumu denetldiği bir dünya yerine herkesin herkesi denetlediği bir dünya (brandon’un bilgisayarına el konması). dolayısıyla başkalarına bakmak onlarla ilişki kurmayı beraberinde getirmiyor. herkes herkesi görüyor ama kimse birbiriyle bir bağ kurmuyor. o camlar aslında bireyler arasındaki duvarlar haline geliyor. ama şeffaf duvarlar. yokmuş gibi yapılan duvarlar. birbirlerini görebiliyorlar ama bu yakınlaşabilecekleri anlamına gelmiyor, hatta tam tersine birbirlerine daha da yabancılaşmalarına neden oluyor. “

Kaynak: Altyazı

Bir cevap yazın