YÖK’ün üniversitelerde ücret eşitliği gerektiren kararının ardından vakıf üniversitelerinde işten çıkarmaların arttığına dair haberler gelmeye başladı. Salgın dönemindeki dijitalleşme sürecinde eğitimcilerin uğradığı hak ihlâllerinin ardından bu haberi vakıf üniversitelerinde çalışan pek çoğumuz sevinçle karşılamış olabilir. İyi bir haber duymayalı epey olmuştu zira. Öte yandan salgından faydalanarak ödeneklerden yararlandığı halde ücret kesintileri yapan, emeğin değerini ödememek için elinden geleni yapan vakıf işverenlerinin bu ücreti ödememek için de bir yollar bulacağına dair şüphelerimiz yok değildi. Hukuk ile somut hayat arasındaki muğlak boşlukta tedirginlikle bekliyorduk. Sonuçta vakıf üniversiteleri işten çıkarma veya kadrolarda manipülasyon yoluyla kârı paylaşmamakta kararlı olduğunu gösterdi. Yakın zamanda YÖK’ün yaptığı iki duyuru da işveren lehine oldu. Öncelikle net yerine brüt ücretin baz alınabileceği duyuruldu. Bu durumda vakıf üniversitesi çalışanlarının vergi yükümlülüğü daha fazla olduğundan ücret eşitsizliği devam edecekti. Dahası bu düzenlemenin resmi gazetede duyurulduğu 17 Nisan tarihinden itibaren uygulanması gerekirken YÖK sözleşmeler yenilenirken ücret düzenlemesinin yapılabileceğini duyurdu. Bu gelişmeler vakıf üniversitelerini de emek ile sermaye arasındaki çatışmanın güçlü yaşandığı mekânlar olarak görmeye başlamamızı telkin ediyor.
Hukuken iyi görünen bir kararın, güvencenin tesis edilmediği bir ortamda eşitsizlikleri ve güvencesizliği arttırmaya hizmet edebileceğini öngörmek yanlış olmaz. Temelde “iş” dediğimiz şeyin tanımındaki dönüşüm ve buna bağlı olarak güvencesizliğin normalleştirilmesinin söz konusu sonuçta bir payı var. Bütün çalışma sürecinin karşılığının ücrete indirgenmesi aslında güvencesizleşme süreçleriyle oldukça ilişkili. Eğitim emeği saatlik girilen ders ücretine indirgeniyor. Ders dışı yapılan işler, tüm zihinsel ve duygusal emek süreçleri hesaba katılmazken öğretmenin de eline daha fazla derse girmeye çalışarak gününü kurtarmaya çalışmaktan başka bir araç kalmayabiliyor. Güvence kamusal bir meseleden, kamuya hizmet ediyor olmaktan kaynaklanan toplumsal bir hak olmaktan çıkıp herkesin kendini kurtarmaya çalışmak durumunda kaldığı bir hayat mücadelesine dönüşüyor. Kendi kendimizin güvencesi olmaya çalışmak gibi imkansız bir işe mecbur bırakılmışken gelen yüksek ücret haberi belki de ilk başta bu nedenle pek çoğumuza umut oldu.
Dahası emek lehine görünen bir karar, emeğin kırılganlığına dair hesaba katılmayan sorunların görmezden gelmeye hizmet de edebilir. Bu da aslında bizim taleplerimizi şekillendirirken neden ücret sorununun ötesinde düşünmemiz gerektiğine dair bir işaret. Üretim koşullarında bütünlüklü bir iyileştirme olmadığı, bu iyileştirmeyi de talep edecek öznelerin sözüne yer verilmediği müddetçe yukarıdan gelen kararların çare olmayabileceğini görüyoruz. Bu kararların güvencesizliği ya verili kabul ettiği ve/veya görmezden geldiği aşikar.
Ücretin ötesindeki sorunlar
Nedir peki üniversitedeki üretim süreçlerine dair görünmez kılınan süreçler? Düşük ücretin sorunlardan ancak birini oluşturduğu bu kurumlarda ne hocaların ne öğrencilerin haklarının tümüyle gözetildiğinden bahsetmek mümkün görünüyor. Özellikle salgın sürecinde daha da artan anti-demokratik karar alma süreçlerinin eğitimin öznesi olarak iki tarafa da çoğu zaman söz hakkı tanımadığını söyleyebiliriz. Düzenlenen toplantılar çoğunlukla fikir alışverişi için değil, yukarıdan alınan kararların tebliğ edilmesi ve bu kararlara gelebilecek itirazların soğurulmasına hizmet ediyor. Nasıl hocalar ders ve iş yükü fazlalığı ile boğuşuyorsa öğrenciler de sürekli sınav ve ödev odaklı bir eğitime tabi tutuluyor, sınıftaki herkes sürekli bir şeyleri yetiştirmeye çalışırken koşturuyor. İki tarafın da dolayısıyla durup öğrendiğini sindirme ve kendine özgü araçlara dönüştürme imkanı daralıyor. Sıklıkla kendi kontrolümüzün dışında, çok az vakitte çok fazla içeriği çok kalabalık sınıflarda öğrenciye adeta yükleyip yolumuza devam etmemiz bekleniyor.
Tahmin edilebileceği gibi bu koşuşturma çatışmayı öğrenci-öğretmen arasına taşıyor. Hocaların söz hakkı kısıtlı olsa da iş uygulamaya gelince sorumluluk sıklıkla eğitimcilere yıkılıyor. İki tarafın da içinde bulunduğu baskıdan birbiriyle empati kurma kapasitesinin daraldığından bahsedebiliriz. Dolayısıyla eğitimcilerin yönetmesi ve duygusal emeklerini yoğun olarak harcaması gereken bir konu da öğrencilerle olan çatışmayı yönetmek oluyor. Uygulanan performans sistemlerinde iki taraf da birbirini notlandıradururken eğitimin koşullarının yapısına dair sorulara fırsat kalmıyor.
Ücretin Ötesinde Üretime Bakmak
Özetle iyileşme sadece ücrette değil, çalışma koşullarının farklı boyutlarında olmadığı ve üniversiteler esasen demokratikleşmediği sürece aslında esaslı bir iyileşmeden söz edemeyiz. Öğretim sürecinin özneleri olan öğrenci ve öğretmenlerin söz hakkının çoğu kez elinden alındığı bu kurumlarda iyileşme yukarıdan gelen ve belki de sus payı diyebileceğimiz ödüllerle geçiştirilemez. Ücrette eşitlik yönündeki bu adım elbette olumlu yaklaşabiliriz; ancak çalışma koşullarında eşitlik ve güvencenin yokluğunda yetersiz kalmanın ötesinde eşitsizliği arttırabilir. Emeğin taleplerinin ufku da ücretin ötesine bakarak güvence ve üretim süreçlerinde demokratikleşmeye açılması belki de gerçek anlamda bir eşitliğin ön koşuludur. Ücretli-kadrolu ayrımı varken, öğrencilerin temsil ve söz hakkı kısıtlıyken, kurumlardaki teknolojik ve altyapısal sorunlar devam ederken, ders saatleri ve iş yükü bu kadar fazlayken ücret artışının tek çözüm olacağını düşünmek aslında güvencesizliği kabul etmiş bir pozisyonda ancak mümkün olabilir. Umalım ki bu sonuç aşağıdan oluşturulan taleplerle değil de yukarıdan bahşedilen iyiliklerden gelebilecek marazlara dikkatimizi çekerek bizi tekrar özerk politikaya davet eder.
1 YÖK ‘Eşit ücret’ dedi, akademik kıyım başladı https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2020/07/15/yok-esit-ucret-dedi-akademik-kiyim-basladi/?fbclid=IwAR17u4PUWsfEPJHpQij6n2rku2rOyyhjcP9b5APeiETK30EROly1VLpvjX0
2 Bu düzenlemeler hakkında ayrıntılı bilgi için bakınız: https://t24.com.tr/haber/yasal-duzenleme-universite-ogretim-elemanlari-arasindaki-maas-farkini-ortadan-kaldirabildi-mi-yok-un-yorumu-kime-yaradi,898709